KREMATORYUM

2 Ocak 2016 Cumartesi

GİTMEK

Gitmek istiyorum
Alabildiğince uzaklara
Yalnızca
Yalnızlığımla
Ya da belki kitaplarım yanımda
Canlı her şeyden uzakta
Tek başıma nefes almanın
Gözlerimi kırpmanın
Ve sessizliğinin
İlle de sessizliğin tadına doymak istiyorum


DÖRT DUVAR

Dört duvar
Benden daha mutlular

SORULAR

Ne çok soruyorum bu soruyu kendime. “Nasıl görmezler?” ya da “Nasıl fark etmezler?”… Gözlerinin önünde oluyor halbuki her şey. Her şey alabildiğine açık, olabildiğince net. Bir insanın iyi ya da kötü olduğunu anlaması gerçekten bu kadar zor mu? Ya da daha önemlisi biri için bunca iyi olan biri bir diğeri için nasıl bu kadar kötüymüş gibi gelebilir? İyi ve kötü birbirine böyle kişiden kişiye değişkenlik gösterebilecek kadar iç içe geçmiş şeyler mi? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.

Beş dakikalık muhabbette birinin gözleri konuşana yoğunlaşamıyor o kişiden bir başkasına ve bir başkasına atlıyorsa bu kişinin iyiliğinden nasıl söz edilebilir ki? Niyetinin ne olduğunu ya da en azından içinin temizliğini anlamak için illa da müneccim olmaya gerek var mı ki? Ya da birinin iyi olmadığını düşünebilmemiz için mutlaka kötü bir şeyler mi yaşamış olmamız gerekiyor? Eğer böyleyse hislerimiz nerede? Öngörülerimiz mesela? Ön yargıdan söz etmiyorum elbette ama ruhumuz bedenimizden farklı çalışmıyor mu? Ve bir şeyler ile ilgili bedenimizden daha önce durumu kavradığı, kimi insanlar için bunun sıklıkla gerçekleştiği doğru değil mi? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.

Gelelim küçük hesaplara… Ne söylersem nasıl tepki alırım? Neyi nasıl yaparsam çaktırmadan amaçladığıma ulaşırım? Kimden neyi ne kadar gizler ya da ne kadar paylaşmazsam dengeleri daha iyi sağlarım? Bu sorular yeterince yorucu değil mi hem bu durumu yaratan hem de bu duruma maruz kalanlar için? Çünkü bütün bu küçük hesaplarla dolu sorular kişinin aklından geçerken kaçırdığı en büyük nokta karşıdakinin en az kendisi kadar akıllı olabileceği ve belki de tüm bu olanların farkına varabileceği. Çoğunlukla da böyle olur zaten. Karşıdakini kandırdığını, ondan bir şeyler gizlediğini, kafasındakini kusursuzca çaktırmadan hayata geçirdiğini düşünen kişi aslında en çok açık veren kişi çıkmaz mı pek çok kez? Çünkü küçük hesaplar küçük yürekli küçük beyinli insanların işidir. Bunlarla uğraşmamak, açık ve dürüst olmak asıl erdem ve zeka gerektiren şeyler değil midir? Neden böyle yaparlar ki? Ve bu yaptıkları kime ne kazandırır ki? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.

Ve yalan… Sanırım telafisi olmayan ender şeylerdendir. Söyleyeni de bitirir, daha önce söylediklerini de. Geleceği ipotek altına alır ve bir şeyler bir kez söylemekle yerini bulmaz olur, desteğe ihtiyaç duyar ağızdan çıkan her söz çürük bir yapı gibi. Kimisi kolay affeder, kimisi daha zor. Kimisi içinse hiç affı yoktur yalanın. Söylendiği anda tüm bağlar kopar, geçmiş silinir ve gelecek ellerin arasından kayıp gider hızla. Belki de yalanla örtülecek kadar büyük olan ayıp itiraf edilse zamanında daha az hasar verir. Yalan sonrası açıklama, toparlama ve affedilmeyi sağlayacak şeyleri oluşturma için harcanacak olan çaba yalan söylemeyi gerektirdiği düşünülen durumun dürüstçe açıklanması için harcansa daha anlamlı olmaz mı? Daha az kırgınlık, daha az kayıp ve daha fazla güvenle sonuçlanmaz mı? Neden böyle yaparlar, neyi amaçlarlar? Bir insanı ve yaşanmışlıkları kaybetme olasılığı bu kadar mı hafif bir durum, bu kadar mı kolay alınabilir böylesine bir karar? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.


Anlamam ve işin içinden çıkmam da pek mümkün görünmüyor gerçi, tüm bunları anlamak belki de bir şeyleri kaybetmenin ta kendisidir. 

29 Aralık 2015 Salı

YİNE GEL

Rüyalarımda gel
En kafa karıştırıcı halinle

Ne demek istediğin
Neden geldiğin
Neyi amaçladığın
Bir türlü anlaşılmasın

Gel
Yık yeniden
Viran eyle
Yeni yeni üst üste koyabildiğim
Yaşam taşlarını
Az biraz yüzüme yayılmaya başlayan
İki kuruşluk gülümsemeyi de
Sök at hiç düşünmeden

Yeter ki sen iyi ol
Yerin rahat olsun
Boş ver beni

28 Aralık 2015 Pazartesi

İLK 30

Bugün tam bir ay olmuş
Koskoca bir ay
Koskoca otuz gün

Ya da kısacık
Çat diye geçen bir ay
Nasıl geçtiği bile anlaşılmayan
Küçücük otuz gün

Her gün kendi içinde bir aymış
Koca bir yılmış
Ömürden ömür çalmış gibi

Yana yana
Yaka yaka
Kanaya kanaya
Ve kanata kanata
Biteceği günü
İple çeke çeke
Geçireceğim onlarca ay
Onlarca otuz gün de cabası