Ne çok soruyorum bu soruyu
kendime. “Nasıl görmezler?” ya da “Nasıl fark etmezler?”… Gözlerinin önünde
oluyor halbuki her şey. Her şey alabildiğine açık, olabildiğince net. Bir insanın
iyi ya da kötü olduğunu anlaması gerçekten bu kadar zor mu? Ya da daha önemlisi
biri için bunca iyi olan biri bir diğeri için nasıl bu kadar kötüymüş gibi
gelebilir? İyi ve kötü birbirine böyle kişiden kişiye değişkenlik gösterebilecek
kadar iç içe geçmiş şeyler mi? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım
işin içinden.
Beş dakikalık muhabbette birinin
gözleri konuşana yoğunlaşamıyor o kişiden bir başkasına ve bir başkasına
atlıyorsa bu kişinin iyiliğinden nasıl söz edilebilir ki? Niyetinin ne olduğunu
ya da en azından içinin temizliğini anlamak için illa da müneccim olmaya gerek
var mı ki? Ya da birinin iyi olmadığını düşünebilmemiz için mutlaka kötü bir
şeyler mi yaşamış olmamız gerekiyor? Eğer böyleyse hislerimiz nerede? Öngörülerimiz
mesela? Ön yargıdan söz etmiyorum elbette ama ruhumuz bedenimizden farklı
çalışmıyor mu? Ve bir şeyler ile ilgili bedenimizden daha önce durumu
kavradığı, kimi insanlar için bunun sıklıkla gerçekleştiği doğru değil mi?
Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.
Gelelim küçük hesaplara… Ne
söylersem nasıl tepki alırım? Neyi nasıl yaparsam çaktırmadan amaçladığıma
ulaşırım? Kimden neyi ne kadar gizler ya da ne kadar paylaşmazsam dengeleri
daha iyi sağlarım? Bu sorular yeterince yorucu değil mi hem bu durumu yaratan
hem de bu duruma maruz kalanlar için? Çünkü bütün bu küçük hesaplarla dolu
sorular kişinin aklından geçerken kaçırdığı en büyük nokta karşıdakinin en az
kendisi kadar akıllı olabileceği ve belki de tüm bu olanların farkına
varabileceği. Çoğunlukla da böyle olur zaten. Karşıdakini kandırdığını, ondan
bir şeyler gizlediğini, kafasındakini kusursuzca çaktırmadan hayata geçirdiğini
düşünen kişi aslında en çok açık veren kişi çıkmaz mı pek çok kez? Çünkü küçük
hesaplar küçük yürekli küçük beyinli insanların işidir. Bunlarla uğraşmamak,
açık ve dürüst olmak asıl erdem ve zeka gerektiren şeyler değil midir? Neden
böyle yaparlar ki? Ve bu yaptıkları kime ne kazandırır ki? Gerçekten
anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.
Ve yalan… Sanırım telafisi
olmayan ender şeylerdendir. Söyleyeni de bitirir, daha önce söylediklerini de. Geleceği
ipotek altına alır ve bir şeyler bir kez söylemekle yerini bulmaz olur, desteğe
ihtiyaç duyar ağızdan çıkan her söz çürük bir yapı gibi. Kimisi kolay affeder,
kimisi daha zor. Kimisi içinse hiç affı yoktur yalanın. Söylendiği anda tüm
bağlar kopar, geçmiş silinir ve gelecek ellerin arasından kayıp gider hızla. Belki
de yalanla örtülecek kadar büyük olan ayıp itiraf edilse zamanında daha az
hasar verir. Yalan sonrası açıklama, toparlama ve affedilmeyi sağlayacak
şeyleri oluşturma için harcanacak olan çaba yalan söylemeyi gerektirdiği
düşünülen durumun dürüstçe açıklanması için harcansa daha anlamlı olmaz mı? Daha
az kırgınlık, daha az kayıp ve daha fazla güvenle sonuçlanmaz mı? Neden böyle
yaparlar, neyi amaçlarlar? Bir insanı ve yaşanmışlıkları kaybetme olasılığı bu
kadar mı hafif bir durum, bu kadar mı kolay alınabilir böylesine bir karar? Gerçekten
anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.
Anlamam ve işin içinden çıkmam da
pek mümkün görünmüyor gerçi, tüm bunları anlamak belki de bir şeyleri
kaybetmenin ta kendisidir.