KREMATORYUM

16 Aralık 2015 Çarşamba

LİSTE

Bırakılması gereken milyonlarca şey var belki de. Nereden başlanacağı herkese göre farklı, nerede bitirileceği de ona keza. Sigarayı bırakmak gerekir mesela kimileri için. Kimileriyse hiç başlamamıştır. Bir başkasının farklı düşkünlükleri vardır, bir diğerininse belki de hayatının önemsiz bir parçasını oluşturmaktadır. Her biri farklı zamanlarda kendilerine zarar verdiklerini düşündükleri şeyleri bırakmayı düşünür, düşünenlerin bir kısmı harekete geçmeye cesaret eder, cesaret edenlerin bir kısmı yola koyulur, yola koyulanların bir kısmı amacına ulaşır. Elden ele gezen bir kartopu gibi adım adım eriyerek sonuca varırlar.

Bırakılması gereken milyonlarca şey kişiden kişiye değişiklik gösterir, az önce dediğim gibi. Benim de kendime göre bir listem var elbet. Başlangıcını belirlediğim ama sonunu göremediğim bırakmam gereken onca yük listesi… Ya da onca kalp sancısı sebebi mi demeliydim?

Kötü bir başlangıç olacak ama benim için bırakılması gereken en önemli mesele düşünmek sanırım. Elbette tümüyle bırakmaktan, bu yetiyi tamamen kısırlaştırmaktan söz etmiyorum ama bu düşünme eyleminin makul boyutlara hatta belki de yılların yıpranmışlığı göz önünde bulundurulursa makul boyutların birazcık daha altına çekilmesinde fayda var sanırım. Zira fazla düşünenin düşündüğüyle kaldığı saçma bir ilişkiler yumağına dönüştü hayat. Düşündüğün ya farkında değil, ya da düşünmenin bir önemi yok. Tıpkı hacmi sınırlı bir kova gibi… Bir kovaya ancak alabileceği kadar su konabilir ve daha fazlasında ısrar etmek sadece üç şekilde sonuçlanır; boşuna emek harcanmıştır, ziyadesiyle su boşa akmıştır ve belki de boşa akan suya ihtiyacı olan diğer kovalar bundan mahrum kalmışlardır. Ha bir de unutmadan, kovanın bütün bu olanlardan haberi yoktur. Belki de sonuçlar arasında en acısı budur. Can acıtır. Eldeki suyu israfsız, hakkaniyetli bir şekilde mümkün olduğunca fazla kovayla buluşturmalı, hiçbirini şımartmadan, sıradan önemsiz birer kova olduklarını unutturmadan…

Bir diğerine gelince, herkes herkes değildir. Karışık oldu biraz ama Ahmet için Ahmet, Ayşe için Ayşe olarak değerlendirme yapmak gerekir. Bırakılması gereken ikinci en önemli yük sanırım herkesi kendim gibi değerlendirmek ve bunun üzerinden beklentiler yaratmak. Çünkü hiç kimse ben değil, ben de diğer hiç kimseden herhangi biri değilim. Böbürlenme içermeksizin söylüyorum bunları. Sadece farklılıkların farkında olmak gerekiyor, ben bunu çok geç anladım, bunu belirtmek istiyorum. Birinin yaptığı herhangi bir şeyi, benim yapıp yapamayacağımın bir önemi olmaksızın değerlendirmek gerekiyor sanırım, Ahmet’i bilmek, ne yapabileceğini ya da en fazla nereye kadar idrak edebileceğini kestirmek ve ona göre değerlendirmek lazım sanırım. Asla Ayşe ile kıyaslamadan, hele “Ben böyle bir şeyi asla yapmazdım, bunu nasıl yapabilir?” diye söylenmeden… Çünkü o Ahmet, Ayşe değil, sen değilsin, ben değilim. Ben yapamayabilirim ama Ahmet yapabilir. Hiç de çekinmeden, gocunmadan, umursamadan belki…  O yüzden Ahmet’i bilmek, yapabilecekleri bilmek ve ondan gelebilecek zararları en aza indirgemek için beklentileri olabildiğince yerlere sermek hatta mümkünse en büyük şeyde bile şaşırmayacak kadar hiçleştirmek gerekir. Ne kadar az beklersem o kadar az boşluğa düşerim. Otuz yaşımdayım, bu büyük klişeyle yeni yeni yüzleşiyorum. Klişeleri, söylenmişleri, tecrübeyle sabit sözleri sanki hiç yaşanmamışlar gibi yapıp yeniden deneyimlemeye çabalamak ve boşuna zaman ve emek harcamak aptallığını da bırakmak gerekiyor demek ki. Yazdıkça yenileri geliyor aklıma, tıpkı matruşka gibi, her bir eksiklik bir yenisini daha hatırlatıyor.

Bırakılması gereken bir diğer mesele de iyilik sanırım. Bırak gitsin. Bir saniye bile düşünmeden hem de… “Ne diyor bu geri zekalı?” diye geçirebilir insanlar içlerinden ama gayet ciddiyim. Aslolan kötü olmamak hepsi bu. Yeterli… Eşit… Zararsız ve sorunsuz… İyi olmak, iyilik yapmak için güç harcamamak gerekiyor yani, bunu demeye çalışıyorum. Çünkü ilk örnekteki kova misali, küçülmüş yürekleriyle dolaşan küçük insanların ne yüreklerini ne de zihinlerini iyiliklerle genişletemeyeceğimi, aksine bunun beni yorup daha da kısıtlayan bir şeye dönüştüğünü ve sonunda yine durumun farkında olup üzülen tek kişinin ben olduğumu fark etmek körlüğümden ötürü biraz zaman almış olabilir. Fark ettim. Şimdi zararın bulduğum ilk yerinden dönme zamanı… Kimseye zararım dokunmasın ama kimse de “Ne iyi çocuk” demesin ardımdan. Gölge gibi geçip gideyim insanların arasından, etkisiz, sorunsuz, üzüntüsüz ve yorulmadan. Kendimde iyileştirmem gereken onca yara varken, tüm enerjimi ne olduğunun farkında bile olmayan insanlar için harcıyor olmak ve sonunda daha da yaralanmak aptallık değil de nedir?

Liste uzar gider, belki yeni yeni listeler, ayrı sınıflar, başka başlıklar altında toplanmış yeni bırakılması gerekenler çıkar. Dedim ya matruşka gibi, ya da uzun yıllar kullanılmamış çok eski bir araba gibi, bir yeri tamir etmeye başlarsın ve bir başka yerin de bozuk olduğunu fark edersin ve bir başka yerin ve bir başka yerin daha… Listeyi tamamlamaya çalışmak yerine ilk akla gelenleri uygulamaya koymak en mantıklısı sanırım. Neydi ilk bırakılacak şey? Düşünmek… Kolay gelsin.


14 Aralık 2015 Pazartesi

VARŞOVA

Günler geçer hızla
On altıncısı
Belki on yedincisi
Saymayı unutmuşsundur artık
Birbirinden farkı olmayan gündüzleri

Unuttuğun bir diğer şey de gülmektir
Düşünmeden
Takılmadan
Duraksamadan gülmek
Ağız dolusu
Kocaman bir kahkaha atarak

Gözlerde hüzün
Dillerde özlem
Düşüncelerde yorgunluk
Çaresizlik hakim
Ve daha da can yakanı
En yakınlardaki uzaklık
Görmeyiş
Fark etmeyiş
Ve daha niceleri
Ve beterleri

Nazım'ca her yerde var olan tanrı
Biraz dertleşmek için
Sanırım tam yeri
Tam zamanı