Bırakılması gereken
milyonlarca şey var belki de. Nereden başlanacağı herkese göre farklı, nerede
bitirileceği de ona keza. Sigarayı bırakmak gerekir mesela kimileri için. Kimileriyse
hiç başlamamıştır. Bir başkasının farklı düşkünlükleri vardır, bir diğerininse
belki de hayatının önemsiz bir parçasını oluşturmaktadır. Her biri farklı
zamanlarda kendilerine zarar verdiklerini düşündükleri şeyleri bırakmayı
düşünür, düşünenlerin bir kısmı harekete geçmeye cesaret eder, cesaret
edenlerin bir kısmı yola koyulur, yola koyulanların bir kısmı amacına ulaşır. Elden
ele gezen bir kartopu gibi adım adım eriyerek sonuca varırlar.
Bırakılması gereken
milyonlarca şey kişiden kişiye değişiklik gösterir, az önce dediğim gibi. Benim
de kendime göre bir listem var elbet. Başlangıcını belirlediğim ama sonunu
göremediğim bırakmam gereken onca yük listesi… Ya da onca kalp sancısı sebebi
mi demeliydim?
Kötü bir
başlangıç olacak ama benim için bırakılması gereken en önemli mesele düşünmek
sanırım. Elbette tümüyle bırakmaktan, bu yetiyi tamamen kısırlaştırmaktan söz
etmiyorum ama bu düşünme eyleminin makul boyutlara hatta belki de yılların
yıpranmışlığı göz önünde bulundurulursa makul boyutların birazcık daha altına
çekilmesinde fayda var sanırım. Zira fazla düşünenin düşündüğüyle kaldığı saçma
bir ilişkiler yumağına dönüştü hayat. Düşündüğün ya farkında değil, ya da
düşünmenin bir önemi yok. Tıpkı hacmi sınırlı bir kova gibi… Bir kovaya ancak
alabileceği kadar su konabilir ve daha fazlasında ısrar etmek sadece üç şekilde sonuçlanır; boşuna emek harcanmıştır, ziyadesiyle su boşa akmıştır ve belki de boşa
akan suya ihtiyacı olan diğer kovalar bundan mahrum kalmışlardır. Ha bir de
unutmadan, kovanın bütün bu olanlardan haberi yoktur. Belki de sonuçlar
arasında en acısı budur. Can acıtır. Eldeki suyu israfsız, hakkaniyetli bir
şekilde mümkün olduğunca fazla kovayla buluşturmalı, hiçbirini şımartmadan,
sıradan önemsiz birer kova olduklarını unutturmadan…
Bir diğerine
gelince, herkes herkes değildir. Karışık oldu biraz ama Ahmet için Ahmet, Ayşe
için Ayşe olarak değerlendirme yapmak gerekir. Bırakılması gereken ikinci en
önemli yük sanırım herkesi kendim gibi değerlendirmek ve bunun üzerinden
beklentiler yaratmak. Çünkü hiç kimse ben değil, ben de diğer hiç kimseden
herhangi biri değilim. Böbürlenme içermeksizin söylüyorum bunları. Sadece farklılıkların
farkında olmak gerekiyor, ben bunu çok geç anladım, bunu belirtmek istiyorum. Birinin
yaptığı herhangi bir şeyi, benim yapıp yapamayacağımın bir önemi olmaksızın değerlendirmek
gerekiyor sanırım, Ahmet’i bilmek, ne yapabileceğini ya da en fazla nereye
kadar idrak edebileceğini kestirmek ve ona göre değerlendirmek lazım sanırım. Asla
Ayşe ile kıyaslamadan, hele “Ben böyle bir şeyi asla yapmazdım, bunu nasıl
yapabilir?” diye söylenmeden… Çünkü o Ahmet, Ayşe değil, sen değilsin, ben
değilim. Ben yapamayabilirim ama Ahmet yapabilir. Hiç de çekinmeden,
gocunmadan, umursamadan belki… O yüzden
Ahmet’i bilmek, yapabilecekleri bilmek ve ondan gelebilecek zararları en aza
indirgemek için beklentileri olabildiğince yerlere sermek hatta mümkünse en
büyük şeyde bile şaşırmayacak kadar hiçleştirmek gerekir. Ne kadar az beklersem
o kadar az boşluğa düşerim. Otuz yaşımdayım, bu büyük klişeyle yeni yeni
yüzleşiyorum. Klişeleri, söylenmişleri, tecrübeyle sabit sözleri sanki hiç
yaşanmamışlar gibi yapıp yeniden deneyimlemeye çabalamak ve boşuna zaman ve
emek harcamak aptallığını da bırakmak gerekiyor demek ki. Yazdıkça yenileri
geliyor aklıma, tıpkı matruşka gibi, her bir eksiklik bir yenisini daha
hatırlatıyor.
Bırakılması gereken
bir diğer mesele de iyilik sanırım. Bırak gitsin. Bir saniye bile düşünmeden
hem de… “Ne diyor bu geri zekalı?” diye geçirebilir insanlar içlerinden ama
gayet ciddiyim. Aslolan kötü olmamak hepsi bu. Yeterli… Eşit… Zararsız ve
sorunsuz… İyi olmak, iyilik yapmak için güç harcamamak gerekiyor yani, bunu
demeye çalışıyorum. Çünkü ilk örnekteki kova misali, küçülmüş yürekleriyle
dolaşan küçük insanların ne yüreklerini ne de zihinlerini iyiliklerle
genişletemeyeceğimi, aksine bunun beni yorup daha da kısıtlayan bir şeye
dönüştüğünü ve sonunda yine durumun farkında olup üzülen tek kişinin ben
olduğumu fark etmek körlüğümden ötürü biraz zaman almış olabilir. Fark ettim. Şimdi
zararın bulduğum ilk yerinden dönme zamanı… Kimseye zararım dokunmasın ama kimse
de “Ne iyi çocuk” demesin ardımdan. Gölge gibi geçip gideyim insanların
arasından, etkisiz, sorunsuz, üzüntüsüz ve yorulmadan. Kendimde iyileştirmem
gereken onca yara varken, tüm enerjimi ne olduğunun farkında bile olmayan
insanlar için harcıyor olmak ve sonunda daha da yaralanmak aptallık değil de
nedir?
Liste uzar
gider, belki yeni yeni listeler, ayrı sınıflar, başka başlıklar altında
toplanmış yeni bırakılması gerekenler çıkar. Dedim ya matruşka gibi, ya da uzun
yıllar kullanılmamış çok eski bir araba gibi, bir yeri tamir etmeye başlarsın
ve bir başka yerin de bozuk olduğunu fark edersin ve bir başka yerin ve bir
başka yerin daha… Listeyi tamamlamaya çalışmak yerine ilk akla gelenleri
uygulamaya koymak en mantıklısı sanırım. Neydi ilk bırakılacak şey? Düşünmek…
Kolay gelsin.