KREMATORYUM

13 Aralık 2016 Salı

BİLMİYORUM

Ve koptu kıyameti ömrümün
Durmadı kalbimin kanaması
Durmadı gözyaşlarım
Durmadı
Her bir zerrem
Kuruyup kavrulana kadar

Yanıyorum

Yaslandığım tüm ağaçlar
Ardımdaki tüm omuzlar
Tüm sırtlar
Tuzla buz şimdi
Eksik bile değil
Düpedüz yok
Düpedüz hiç
Düpedüz boşluk

Sendeliyorum

Yaralandığım gerçek
İncindiğim
Kırıldığım
Kafamın içinde yokluklar biriktirdiğim
Dilimde söyleyecek bir şey bırakmadığım
Belki de hiç iyileşmeyecek yaralar yetiştirdiğim
Hepsi doğru
Hepsi gerçek

Azalıyorum

Ruhum damla damla eksiliyor sanki
Bir gün hiç kalmayacakmışçasına
Bir daha hiç kimseyi saramayacak gibi
İstese de yapamayacak belki
İstese de
Yeniden nefes almak için
Ölmek istese de


Bilmiyorum



4 Kasım 2016 Cuma

NE GÜZEL ŞEY SEVMEK SENİ

Gözyaşlarımın hakkını
Kimse bu kadar vermemişti

Gözlerimden düşen her damla
Her yere çarptığında
Depremler yaratırcasına
Senin adını haykırıyor
Yokluğun
Sevgimin hatırlatıcısı
Seni ne kadar sevdiğimin
Sensizliğin
Benim için ne demek olduğunun
Ölümden farksızlığının

Ne güzel şey sevmek seni
Yokluğunda
Gözyaşlarıyla farkına varsam da
Bir kere bile
Hak ettiğin gibi söylememiş olsam da
Seviyorum seni
Söylesem de
Söylemesem de
Zaten bildiğinden hiç şüphe duymadan

30 Eylül 2016 Cuma

SÖZ

Az önce başladı yolculuk
Aylar sonra ilk defa
Kapandı telefonumun alarmı
Kulaklığımda Can Bonomo
Hisler garip
Düşünceler başa bela
"Acaba nasıl olacak"

Kapıda biri
Bakışları kalbim gibi
Hani denir ya
Adam gibi Adam
Hah işte onlardan
Hatta en adamından

Sarıldım uzun uzun
Kokladım
İçimden söz verdim
Deniz kokusu getirmeye
Ve her şeyin daha güzel olacağına
Bir ömür boyunca

SONBAHARI VARŞOVA'NIN

Varşova'ya sonbahar gelmiş
Sanırsın herkesin cenazesi var

Şehrin havası gibi
Giysiler de kararmış
Suratlar asık
Solgun
Bakışlar donuk
Tıpkı ruhlar gibi

Bir sonraki Mayısa kadar
Dayan dayanabilirsen

ŞARAP GİBİ

Bitmeyecek sanılan
Ama bir şekilde biten
Kocaman bir günün ardından içilen
Küçücük bir kadeh şarap gibi seni sevmek
Azıcık tatlı
Azıcık ekşi
Biraz kırmızı
Belki biraz da beyazı

Üzümün aşka dönüşmesi gibisin
Ezile ezile tatlanmak gibi
İçi kanarcasına hayata karışmak
Her damlada daha fazla yaşamak gibi

Seni tanımak
Seni sevmek
Seni yaşamak
Bir yudumda dünyayı fethetmek
Her şeyden vazgeçip
Yola koyulmak
Ya da olan biten
Yaşanan yaşanmayan her şeyi sırtlanıp
Yeniden doğmak gibi
Tertemiz
Şişesinden damla damla dökülen
Şarap gibi

2 Haziran 2016 Perşembe

SENİNLE

Adel'e

Bugün şu anda
Ayakta
En azından hayatta kalabiliyorsam
Senin sayende
Senden aldığım kuvvetle
Gülüşünle
Sevginle
Seninle

Başını omzuma yasladığında
Gözlerin gözlerime
Dudakların dudaklarıma rastladığında
Ne bir dert, tasa
Ne gelecek kaygısı
Ne dünya telaşı
Ne de sıkıntısı
Hayat yeşil gözlerinden süzülen
Bir su damlası
Ve yeşil gözlerin
Bu yeşil gözlere
Bir yaşama amacı

Keşke anlatabilsem hissettiklerimi
Duygusu duygusuna
Santim santim
Saniye saniye
Keşke yetse kelimeler
Tek bildiğim
Seni sevdiğim
Ve tek söyleyebildiğim
Seni sevdiğim
Ve bıkmadan, usanmadan
Sevmeye devam edeceğim

19 Mayıs 2016 Perşembe

ÇARŞAMBA

Bir Çarşamba daha sırtımda
Tüm heybetiyle
Bir Çarşamba ki
Bir an önce bitmesi gereken

4 Mayıs 2016 Çarşamba

SOKAK

Sokakta insan sesleri
Sokakta kahkahalar
El ele dolaşıyor birileri
Kimileri de hararetli bir tartışmanın içinde

Yatağımdayım
Yorganımın altında şimdi
Aklımda az önce gördüklerim
Ve hala duyduklarımın etkisi
Kim bilir ne zaman
Beş dakika sonra mı
Yoksa on yıl mı
Kim bilir ne zaman
Onlardan biri olup
Şu anki yatağımda yatacak olan
Bir başkasının
Can sıkıntısını döktüğü
Zihnini boşalttığı
Satırlarında yer bulacağım?

1 Nisan 2016 Cuma

TANRI

Tanrı kafa buluyorsa kullarıyla
Kul kula ne yapmaz ki!

2 Mart 2016 Çarşamba

BEKLEMEK

Olanlar değil de
Olmayanlar yorar bazen insanı
Belki de çoğu zaman

Bir şeyleri beklemek
Olup biteni unutmaktan
Çok daha fazla acıtır
Yaralar
Hep aklının bir köşesinde
Yüreğinin cızırdayan bir yerlerinde
Nöbet tutar
İlk boşlukta da atıverir kendini ortaya
Ve tekrar yüzleştirir
Olmasını beklediğin
Ama bir türlü olmayanlarla
Beklemek zorunda olduklarınla

Belki de olmayacağını
Boşuna beklediğini bile bile
Çaresizce

24 Şubat 2016 Çarşamba

MÜZİK

Kafamı yasladım geriye
Radyoda Kazım Koyuncu
Sesini uzatmış
En acıyan yerlerime dokunuyor
Kanata kanata

Yüzümde boş bir gülümseme
Canım mı yanıyor
Artık komik mi geliyor
Ayırt edemiyorum
Gözlerimse
Uzak bir yerlerde
Tam olarak neredeler
Bir gün geri gelirler mi
Yoksa beklemek nafile mi
Ben bile bilmiyorum

Yalnızca müzik daha çok acıtsın canımı
Bir yerden sonra hissedemez olayım
Acıyı
Acıyan yerlerimi
Kan içinde kaldığımı

Tek istediğim bu
Azıcık daha müzik

UMUT

Yarın olsun istemezsin zaman zaman
Sabah olsun
Güneş doğsun istemezsin
Gözünü açtığında olacaklar
Olmasını engelleyemeyeceklerin korkutur
İçten içe kemirir

Elden bir şey gelmez ama
Gerçekle
Olacaklarla yüzleşilir eninde sonunda
Ve yalnızca olanları
Olmasını engelleyemediklerini izlemek düşer
Sana
Gözlerine
Ve kalbine

Eskilerin acısı dinmeden
Yenilere hazırlanarak geçer ömür
- Hazırlanmak da neyse artık -
Sanki elden bir şey geliyor
Ve yapılan hazırlıklar
Bir şeyleri değiştiriyor gibi

Olanlara
Ve olacaklara
Dayanabilmek umuduyla...

15 Şubat 2016 Pazartesi

BEKLEMEK

En yakın dostun olur birden sessizlik
Odanda, duvarlarda, yatağında dolanmaya başlar
Hissettirmeden hayatını ele geçirir
Ve seni kendisine alıştırır
Mahkum eder

Elden bir şey gelmez
Kurtulmak istesen bile
Sessizliği yok edebilecek
Bir tek ses yoktur
Odanda, duvarlarda, yatağında
İstemediğin dostun sessizlik
An be an
Adım adım krallık kurar hayatının tam ortasında

Ömrü tükenmeye yüz tutmuş lambanın
Pırpır edişini bile özleyeceğin nereden aklına gelirdi ki
Ama o bile
Sessizlikle anlaşma yapmış
Tek bir çıt bile çıkarmadan
Seni onun kollarına itmiş ve terk etmiştir

Çığlıkların
Hıçkırıkların içinde
Sesin derinlerde kaybolmuştur
Bir yardım eli beklersin
Uzansın ve kurtarsın seni
Kulaklarında bir ses olsun
Yırtsın sessizliği

Umut etmek ve beklemek
Sessizlikten de acıtıcı

14 Şubat 2016 Pazar

VAKİT VARKEN

Uzun
Uzak
Dolu bazen
Bazen boş
Bitmeyen
Ama bir türlü
Kesişmeyen bakışlar

Birbirinin farkında olmayan
Dolu bazen
Bazen boş
Yaşamlar
Ya da yaşanmışlıklar
Ya da yaşanmış
Paylaşılmış sanılanlar

Bitmeli bu kandırmaca
Bir an önce bitmeli
Her ne pahasına olacaksa
Yerini gerçekliğe
Samimiyete devretmeli
Daha fazla yıkmadan
Yıldırmadan
Yaşamdan daha fazla çalmadan
Henüz vakit varken

9 Şubat 2016 Salı

PRAG

İstesen de dertlenemediğin yerdi Prag
Bir türlü beceremediğin hüzünlenmeyi

Aklında yalnızca daha fazla görmek
Daha fazla nefes almak
Hayatta olduğunu kendine ve diğerlerine
Hatırlatırcasına
"Yaşıyorum ben" diye bağırmak
Ve şehrin sana hak verdiğini
Hatta kafa salladığını
Gülümsediğini hissetmek

Gülümseyen yalnızca şehir değil elbet
Güzel şehri daha da güzel kılan
Gülümseyen insanlar
Sohbet etmeden geçemediğin
Aşık olmaktan kendini alamadığın
Mekanlarında, yollarında, sokaklarında
Güzel insanlar

Bir dahaki buluşmaya kadar
Ben seni özleyeceğim
Şehr-i şahane
Sen de güzellik kat güzelliğine
Ve beni bekle
Sevgiyle...

2 Şubat 2016 Salı

BİLEMEDİM

Önümde bomboş bir kağıt
Elimde ise
Hiç kullanılmamış bir kalem
Ne yazsam bilemedim

Seni mi?
Sonu mu?

29 Ocak 2016 Cuma

SESSİZLİK

Gecenin bilmem kaçında
Sessizlik böler uykunu
Sanki davullar çalıyormuş
Gürültüden gözlerin kapanmak bilmiyormuş gibi

En yüksek seslerden daha yüksek
En derinlerden gelen sessizlik

Hani kafanı yastığa koyarsın da
Kalp atışlarını kulaklarında hissedersin ya
İşte tam da ondan

Bitsin bu sessizlik
İsterse kıyametler kopsun
Yer yerinden oynasın
Ama yeter ki bir çıt çıksın

YALNIZCA

Tüm nefretini kusmak istersin bazen
Omuzlarından tutup silkmek
"Kendine gel" diye bağırmak
"Bana ne yaptığını görmüyor musun" diye
Yanıtını bildiğin sorular sormak

Ne kadar nefret kussan da
Her ne şekilde silksen de
Avazın çıktığı kadar bağırsan da
Değişen hiçbir şey olmuyor
Çünkü "Kendine gel" diye bağırdığının
Kendisi bu zaten

Ve ne olursa olsun
Sana ne yaptığını
Ya görmüyor
Ya da umursamıyor
Senin için ikisi de aynı sonuçta

Ve bu
Görmediği ya da umursamadığı
Milyonlarca şeyden
Yalnızca bir tanesi

Sana düşense

Neyse...

25 Ocak 2016 Pazartesi

ARDİYE

Bir ardiyesi olmalı insan beyninin
Ve koca bir asma kilit
Kapısında
Dilediğinde içeri girip kurcalamalı
Dilediğinde ise
Yıllarca kilitli bırakabilmeli
Toz içinde kalana kadar
Tüm eski
Tüm sararmış
Tüm yıpranmış hatıraları
Ve gerektiğinde
İçinde ne olduğunu unutup
Tümünü ateşe verebilmeli
Ya da evi tümüyle
Bir kere bile
Ardına dönüp bakmadan
Terk edebilmeli
Her şeyi rastlantılara bırakarak
Kamburdan kurtulmuşçasına
Dimdik adımlarla

24 Ocak 2016 Pazar

SADECE

Tanınmaz olur en yakınındakiler
Anlam veremezsin olanlara
Yaptıklarına
Giderek uzaklaşır
Can bildiklerin
Belki de
En başından beri
Oldukları
Ya da olmak istedikleri yere giderler
Hiç yaklaşmamışlar gibi
Hiç canın olmamışlar
Hiç sevmemişler gibi

Uyum sağlarsın sadece
Değişimlere
Dönüşümlere
Elden hiçbir şey gelmeden
Sessizce
Sadece
Sessizce

22 Ocak 2016 Cuma

DENGE

Hiçbir zaman sadece sevinilmez değil mi
Ya da bir şeyler hep olumlu gitmez
Bir gün gülüyorsa yüzler
Ertesi gün asılmak zorundadır değil mi hep
Neşeyle çıkılan her ortama
Ağlayan gözlerle en az bir kere uğranmalıdır
Seni gülerken görenlere
Bir de gözyaşları armağan edilmelidir

Hayat bazen acı bazen tatlı denir ya hani
Tam da bu dengeyi ifade eder sanki

Yalnızca mutlu olunmaz yani
Ya da yalnızca mutsuz
Hayatın ta kendisi
Hayatımızın ta içine etmek için
Elinden ne geliyorsa yapar
Günü gününü tutmaz
Hatta belki dakikası dakikasını
Ve bize yalnızca bizimle alay eden
Ve sahibimiz olan hayatın
Yaptıklarına ve yapacaklarına alışmaya çalışmak düşer
Zaman zaman sinirle
Öfkeyle
Zaman zamansa sabırla
Metanetle
Gülücükler ve gözyaşlarıysa
Yanında hediye

19 Ocak 2016 Salı

KİMSEYE

Kimseye güvenmemek için yeterli bir nedendir
Her adımın yarım
Her çabanın eksik kalması
Ve yapılanların giderek anlamsızlaşması

Yakın hissedebildiğin kim varsa
Yakın olunmaması gerektiğini ispatlar
En kısa sürede

Kendine benzettiğin tüm insanlar
Bir anda senden olabildiğince uzak
Sana alabildiğine yabancı
Ve aklına gelmeyecek kadar kırıcı olurlar
Beklediğin
Umduğun hassasiyetten eser yoktur artık
Tanıyamaz olursun
Ya da tanımak istemez hale gelirsin

Oturup izlersin sadece
Elinden hiçbir şey gelmez
Başka görünmeleri
İyi yalan söyleyip
İyi rol yapmaları
Senin suçun değildir elbette
Ama kalbinin kapıları sonuna kadar açıksa
Herkes ilk başta
Tek bir adımla
Kolayca girebiliyorlarsa
En içeri
Bu senin suçundur
Saf senin suçun

13 Ocak 2016 Çarşamba

KIRK KÜSUR

Gün bitti yine
Kırk altıncısıydı

Saat 02.29

Uyumak için erken mi
Yoksa çok mu geç bilinmez

Uyanmanı gerektiren
Hiçbir sebep yokken
Uyumanın
Ya da uykuya direnmenin
Farkı ne olabilir ki

Kırk yedincisi başlayacak yarın
Ve sonra kırk sekizincisi
Bir yerden sonra sayılmaz olacak
Hiçbir değişiklik yokmuş gibi yapıp
Bendeki her şeyi
Tanınmaz hale getirmeye çalışan
Gelecek
Ve geçecek yeni günler

Bitsin
Daha fazla kanatmadan
Kabuk bağlayanları
Tazelemeden

4 Ocak 2016 Pazartesi

SADECE

Sarılmak özgürleştirir
Hele sevilesi insanların boyunlarına
Ufacık bir öpücük kondurmak
Ve bir nefesle ciğerleri doldurmak 
Devrimdir
Yıkar geçer iyi olmayan her şeyi
Yalan üstünde yalan
Riya üstünde riya bırakmaz
Saf sevgi kalır elinde
Yüreğinde 
Sadece ve sadece 
Sen ve sevgin

3 Ocak 2016 Pazar

CAN?

Can bildiklerinle
Canım dediklerinle
Giderek artar mesafeler
Kalpten kalbe yollar girer
Uzun uzun
Sonu gelmeyen yollar
Bakışlar
Gülümsemeler
Sarılmalar
Yerini başka şeylere bırakır

Gündelik konuşmalara mesela
Ya da yanıtları bilinen
Ama yine de sorulması gerektiği hissedilen
Derdi baştan savma
Görevi yerine getirme soruları

Sorulur ve rahatlanır
Kalan kısımda mesafeler örmeye devam edilir
Yan yanalıktan
Uzaktan sahte gülümsemelere evrilir her şey
Ya da yan yanayken bile
Çoktan gitmiş olmalara

Hissedilen tek şey acı
Tarifsiz bir can yanması

TELEFON

Telefon başında beklemeler
Sanki aramasını istediklerimin 
Bundan haberleri varmış gibi
Ya da aramasını istediğim
Özel insanlar varmış gibi

Tek ihtiyacım olan 
İçimin sesini bastıracak bir ses
Zihnimin gürültüsünü duyulmaz kılsın
Azıcık huzur serpsin yeter 
Bir damla daha fazlasında
Bir adım ötesinde
Tek bir isteğim yok

Hala bekliyorum 
Hala çalmıyor 

2 Ocak 2016 Cumartesi

GİTMEK

Gitmek istiyorum
Alabildiğince uzaklara
Yalnızca
Yalnızlığımla
Ya da belki kitaplarım yanımda
Canlı her şeyden uzakta
Tek başıma nefes almanın
Gözlerimi kırpmanın
Ve sessizliğinin
İlle de sessizliğin tadına doymak istiyorum


DÖRT DUVAR

Dört duvar
Benden daha mutlular

SORULAR

Ne çok soruyorum bu soruyu kendime. “Nasıl görmezler?” ya da “Nasıl fark etmezler?”… Gözlerinin önünde oluyor halbuki her şey. Her şey alabildiğine açık, olabildiğince net. Bir insanın iyi ya da kötü olduğunu anlaması gerçekten bu kadar zor mu? Ya da daha önemlisi biri için bunca iyi olan biri bir diğeri için nasıl bu kadar kötüymüş gibi gelebilir? İyi ve kötü birbirine böyle kişiden kişiye değişkenlik gösterebilecek kadar iç içe geçmiş şeyler mi? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.

Beş dakikalık muhabbette birinin gözleri konuşana yoğunlaşamıyor o kişiden bir başkasına ve bir başkasına atlıyorsa bu kişinin iyiliğinden nasıl söz edilebilir ki? Niyetinin ne olduğunu ya da en azından içinin temizliğini anlamak için illa da müneccim olmaya gerek var mı ki? Ya da birinin iyi olmadığını düşünebilmemiz için mutlaka kötü bir şeyler mi yaşamış olmamız gerekiyor? Eğer böyleyse hislerimiz nerede? Öngörülerimiz mesela? Ön yargıdan söz etmiyorum elbette ama ruhumuz bedenimizden farklı çalışmıyor mu? Ve bir şeyler ile ilgili bedenimizden daha önce durumu kavradığı, kimi insanlar için bunun sıklıkla gerçekleştiği doğru değil mi? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.

Gelelim küçük hesaplara… Ne söylersem nasıl tepki alırım? Neyi nasıl yaparsam çaktırmadan amaçladığıma ulaşırım? Kimden neyi ne kadar gizler ya da ne kadar paylaşmazsam dengeleri daha iyi sağlarım? Bu sorular yeterince yorucu değil mi hem bu durumu yaratan hem de bu duruma maruz kalanlar için? Çünkü bütün bu küçük hesaplarla dolu sorular kişinin aklından geçerken kaçırdığı en büyük nokta karşıdakinin en az kendisi kadar akıllı olabileceği ve belki de tüm bu olanların farkına varabileceği. Çoğunlukla da böyle olur zaten. Karşıdakini kandırdığını, ondan bir şeyler gizlediğini, kafasındakini kusursuzca çaktırmadan hayata geçirdiğini düşünen kişi aslında en çok açık veren kişi çıkmaz mı pek çok kez? Çünkü küçük hesaplar küçük yürekli küçük beyinli insanların işidir. Bunlarla uğraşmamak, açık ve dürüst olmak asıl erdem ve zeka gerektiren şeyler değil midir? Neden böyle yaparlar ki? Ve bu yaptıkları kime ne kazandırır ki? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.

Ve yalan… Sanırım telafisi olmayan ender şeylerdendir. Söyleyeni de bitirir, daha önce söylediklerini de. Geleceği ipotek altına alır ve bir şeyler bir kez söylemekle yerini bulmaz olur, desteğe ihtiyaç duyar ağızdan çıkan her söz çürük bir yapı gibi. Kimisi kolay affeder, kimisi daha zor. Kimisi içinse hiç affı yoktur yalanın. Söylendiği anda tüm bağlar kopar, geçmiş silinir ve gelecek ellerin arasından kayıp gider hızla. Belki de yalanla örtülecek kadar büyük olan ayıp itiraf edilse zamanında daha az hasar verir. Yalan sonrası açıklama, toparlama ve affedilmeyi sağlayacak şeyleri oluşturma için harcanacak olan çaba yalan söylemeyi gerektirdiği düşünülen durumun dürüstçe açıklanması için harcansa daha anlamlı olmaz mı? Daha az kırgınlık, daha az kayıp ve daha fazla güvenle sonuçlanmaz mı? Neden böyle yaparlar, neyi amaçlarlar? Bir insanı ve yaşanmışlıkları kaybetme olasılığı bu kadar mı hafif bir durum, bu kadar mı kolay alınabilir böylesine bir karar? Gerçekten anlayamadım bir türlü. Gerçekten çıkamadım işin içinden.


Anlamam ve işin içinden çıkmam da pek mümkün görünmüyor gerçi, tüm bunları anlamak belki de bir şeyleri kaybetmenin ta kendisidir.